PINK (2016) | "HAYIR, Sadece Bir Kelime Değil, Bir Cümledir!"

bollyturkkadir

 
Yönetici
Admin
pink.jpg

Bollywood'da bazı filmler vardır; dans, müzik veya eğlence vaat etmezler. Ama bittiğinde sizi koltuğunuza çiviler, uzun süre düşündürür ve sarsarlar. 2016 yapımı, efsanevi Amitabh Bachchan'ın başrolde olduğu "Pink" filmi, benim için tam olarak böyle bir film. Hatta bana göre, Hint sinemasının yaptığı en cesur, en önemli ve en "gerekli" filmlerden biridir. Film, Delhi'de yaşayan ve çalışan üç bağımsız genç kadının (Taapsee Pannu, Kirti Kulhari ve Andrea Tariang) hikayesiyle açılıyor. Bir akşam, katıldıkları bir partide, politik bağlantıları çok güçlü olan bir grup erkekle (Rajveer ve arkadaşları) yaşadıkları talihsiz bir olay, hayatlarını bir kâbusa çevirir. Olayda, Minal (Taapsee Pannu) kendini savunmak için Rajveer'i yaralamak zorunda kalır. Sonrasında ise bu güçlü erkekler, olayı örtbas etmek ve suçu tamamen kızların üzerine yıkmak için bir "cadı avı" başlatır. Kızları "ahlaksız" ve "hafif meşrep" olarak damgalayarak kendi suçlarını gizlemeye çalışırlar. Tam da sistemin ve toplumun baskısı altında ezilmek üzereyken, mahallelerinde oturan, inzivaya çekilmiş, bipolar bozukluğu olan eski avukat Deepak Sehgal (Amitabh Bachchan), sessizliğini bozup davalarına bakmayı kabul eder. Ve işte o an, filmin sadece bir gerilim olmaktan çıkıp, nefes kesici bir mahkeme dramasına ve toplumsal bir derse dönüştüğü an olur. Filmin ikinci yarısı, yani mahkeme sahneleri, gerçekten de Bollywood'da eşine az rastlanır bir gerilime sahip. Amitabh Bachchan'ın o tok sesiyle, sadece karşı tarafın avukatına değil, aynı zamanda tüm bir toplumun iki yüzlü "ahlak" anlayışına karşı sorduğu sorular ve yaptığı savunma inanılmaz etkileyici.

Pink, izlerken sizi rahatsız eden, geren ama bunu çok iyi bir amaç için yapan bir film. Bir kadının kıyafetinin, içtiği içkinin, eve dönüş saatinin veya bir erkeğe karşı nazik olmasının "örtülü bir davet" olmadığını; bir kadının "HAYIR" demesinin, başka hiçbir açıklamaya veya yoruma gerek duymadan, tek başına "HAYIR" anlamına geldiğini (No means no!) yüzümüze bir tokat gibi çarpıyor. Taapsee Pannu başta olmak üzere üç kadın oyuncu da o kadar gerçek ve o kadar güçlü oynamışlar ki, yaşadıkları çaresizliği, korkuyu ve öfkeyi iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Kısacası; Pink, sadece bir film değil, aynı zamanda toplumsal bir manifestodur. Bitirdiğinizde uzun süre etkisinden çıkamayacağınız, cesur, sarsıcı ve herkes tarafından mutlaka "izlenmesi gereken" bir başyapıt. Eğer gerilim dolu, güçlü bir mahkeme draması ve toplumsal bir eleştiri izlemek istiyorsanız, bu filmi kesinlikle kaçırmayın.

Bu filmi erkeklerin izleyip "anlaması" ne kadar gerekliyse, kadınların izleyip "yalnız olmadıklarını" görmesi de o kadar önemli. Pink, ne yazık ki toplumda sıkça karşılaşılan o rahatsız edici bakışlara, imalara ve "ama o da öyle giyinmeseydi" ile başlayan o suçlayıcı yorumlara karşı bir ders niteliğinde. Film, bir kadının "HAYIR" dediğinde bunun neden yoruma açık olmadığını, neden bir "davet" olarak anlaşılamayacağını o kadar güçlü bir dille anlatıyor ki... Bu film, bir kadının modern olmasının, eğlenmesinin ya da sosyalleşmesinin, kimseye kendisi hakkında "hüküm verme" hakkı tanımadığını bize tekrar hatırlatıyor. Kendi haklarımızın ne kadar değerli olduğunu ve susmamak gerektiğini görmek adına izlenmesi gereken bir rehber gibi.

Peki siz bu filmi izlediniz mi? Sizi de bu kadar derinden etkiledi mi? Yorumlarınızı bekliyorum!
 
Son düzenleme:

Reklam Alanı

Geri
En Üst